MyBlog

Pazar yarası

alt

Pazarlardan nefret ediyorum. Pazar günlerinden değil, kadınların ellerinde patates, soğan poşetleriyle saatte on metre hızla sallana sallana yaltürüdükleri, meyve sebze ortamından bahsediyorum. Geçen hafta salı günü yıllardır girmediğim bu sebze meyve cehennemine mecburen evin ihtiyaçları için gönüllü olarak düştük. Listeyi veriyorum.

Patates, soğan, saksılar için toprak, saksı, terlik, meyve vs. her türlü ıvır zıvır

Neyse amacımız bunları almaktı. Nereden bilirdim pazar hevesimizin çocukluk korkularımı bana hatırlatacağını.
Hava sıcaktı, acıkmıştım. Bir an önce taze ve ucuz zerzevatımızı alıp evimize gidip karnımızı doyuracaktık. -Hadi hadi çok acıktım- Pazarın girişine kadar herşey yolundaydı hatta hevesliydim bile. Ta ki o kalabalığa girinceye kadar. Tamam tamam  bu bana bişi hatırlattı. Çocukluğum.

Annemin elinden tutuyorum. Diğer elinde pazar filesi var. Beni o kalabalığa sokuyor. Problem yok elimden tutuyor nasılsa. Pazarın derin dehlizlerine, teyzelerden oluşan labirentine giriyoruz yavaşça. Annem tamamıyla tezgahlara, yeşil, kırmızı sebzelere meyvelere odaklanmış. Alışveriş başladı.  Elindeki file dolmaya başlıyor ikincisini doldurabilmek için diğer elini geri istiyor. Elini bırakıyorum ve arkasına geçiyorum. Arkasından yürümeye onu gözümün önünde tutmaya kararlıyım ama hayır beni tutup önüne geçiriyor. ‘Önümde yürü de seni göreyim’. Püff.. tamam geçiyorum. Devam ediyoruz arada arkama dönüyorum orada tamam. Biraz daha ilerliyoruz. Karşımıza oyuncakçı çıkıyor. Beni ilgilendirmeyen onca organik maddeden sonra bu çok iyi işte. Arabalar, toplar, tüfekler. Tam elimi, mavi oyuncak arabaya uzatırken annem ‘hadi daha sonra’ deyip beni şu sıkıcı alandaki tek zevkimden yoksun bırakıyor. İlerliyoruz. Sonra yanıma gelen anemin elinden tutup  devam ediyorum. Bişi var. Bir an kafamı yukarı kaldırıyorum. Bu kadın neden elimden tutuyor? O da farkında değil. Çocuğuyla gelmiş başka bir anne. Beni kendi kızı sanıyor. Arkamı dönüyorum. Tüm pazarın gürültüsü, kalabalığı, simitçisi, sütyen giyip tezgaha çıkmış adamı susuyor. Annem yok! altGeriye dönüp onu bulmam lazım. Panikle aramaya başlıyorum. Uzatmayayım tabi ki  onu buluyorum. Biber tezgahının önünde. Beni kaybettiğinin farkında bile değil. gidip eteğine yapışıyorum.

Tamam işte. Pazarlardan nefret etme sebebimi bu ayaküstü terapiyle hallediyorum. Giriyoruz alışverişimizi yapıyoruz. Bu sefer sevgilim beni tam üç kez kaybediyor. Halbuki elimdeki zerzevatla önünde yürüyorum.

Sonsöz: Birincisi kadınlar pazarda tamamen kendilerinden geçiyorlar. İkincisi; tamam meyve, sebze hakkaten ucuz ve taze ama sevenlerin birbirlerini kalabalıkta kaybetmesi, alışveriş için gözü dönmüş kadınların omuz darbeleri, beyninizin iç çamaşırı tezgahlarında bağırıp çağıran sütyen giymiş adamların bıyığı ile sütyeni arasında bir türlü bağlantı kuramaması ve dumura uğraması için değer mi? Mümkünse ben almayayım.

Yorum Yapın