MyBlog

Kral ve kraliçe çıplak -Amman dikkat!

 

Organik yiyecek ve giyecekler, ekolojik turizm, doğal beslenme… 2000’lerden sonra belki de en sık duyduğumuz şeyler ve bize sunulan yepyeni bir yaşam biçimi her biri. Bugüne kadar daha çok yiyecek-içecek sektörüyle gündeme gelen bu tanımlar, artık günlük hayatımıza da sızdı. Özellikle moda sektörü, kadın ve erkeği doğallığıyla buluşturmaya başladı; dergi ilanları, markaların katalog ve imaj çekimleri, televizyon reklamları, olup bitenin müjdecisi. Bir de alabildiğine doğal starlarımız var artık! Tırnaklarını yiyen, saçlarını hiç taramayan, makyajsız görünmekten sakınmayan starlar onlar.

 

Yeniden kendimizi keşfediyoruz

 

2000’lere epey bir varken, henüz çok çocukken, izlediğimiz televizyon dizileri ve filmlerin de etkisiyle ne tuhaf hayaller kurarmışız yeni milenyuma dair. Tatilimizi uzayda geçirecektik örneğin. Gidip gelirken ışınlanma tüneline girmemiz yeterli olacaktı. Gardırobumuz, yanmaz lame elbiselerle donanacaktı. Sonra ne oldu? Görüntülü konuşmayı, uzay turizmini ve diğer birkaç gelişmeyi saymazsak eğer, hiç bilmediğimiz yerlerden çıkıverdi sorular; örneğin hormonlu sebze ve meyvelerimiz oldu. Kafam büyüklüğünde çileklerimiz, kulaklı patateslerimiz, çatallı havuçlarımız var artık. Hatta son 10 yıldan önce hiç duymadığımız tuhaf meyve kırmalarımız… Hani şu şeftaliyle kayısı, erikle kayısı kırması gibi… Işınlanamadık belki ama, binlerce tanımadığımız insanın hayatlarına girdik; mahalle ağzı kavgalarına, film tadında aşklarına tanıklık ettik. Sonra birtakım anneler, hatta babalar çıktı, uzaylı görünümlü; kaşını gözünü oynatamayan, gülünce mimik yapamayan… Botoks, gökte aradığımız, uzaylıları, evimize kadar getirdi. "Evimize kadar", çünkü birkaç stardan ibaret değil artık onlar. "Altın günü" tadında "Botoks Günü" düzenleyen teyzeler, "ev hanımı" paketi uygulayan doktorlar çıktı.

 

Bugün…

 

2010’a çok az kala…

 

İyilikten maraz doğar hesabı, marazdan da iyilik doğmaya başladı.

 

Hormonlu yiyeceklerden sonra, organik yiyecekler yetişti imdadımıza.

 

Dijital müziğin soğuk sesinden sonra insanın içini ısıtan akustik müziğin hoş nameleri sarmaya başladı ortalığı.

 

"Bu kadar da olmaz" dedirten Amerikan filmleri, yerini hızla Türk filmlerine, Avrupa yapımlarına ve hatta Bollywood’a bıraktı.

 

 

Belki de ilk kez "moda"nın dikte ettiği bir trendi bu kadar çabuk ve çok benimsedik. Kendimizle buluştuk, en yakınlarımızla barıştık, "bizden olmayanla" tanıştık…

 

Biz, organik hayatımızı çok sevdik.

 

Hiç yokmuş hissi uyandıran makyajdan, banyodan yeni çıkmışçasına taranmamış saçlardan, yeni imajın "imajsızlık" olduğunu gösteren duruşlardan değil bu sevgi, sadece. Özlediğimiz yarasa kollarla, taytlarla, tüvitlerle, vatkalarla buluşturduğundan da değil.

 

En ikiyüzlü ve art niyetlilerin, biz en doğal gözlüklerimizle bakıyorken hayata, çabuk kendilerini belli etmelerinden belki de…

 

Kral ve kraliçeler artık çıplak! Bu yüzden, amman dikkat;)

Yorum Yapın